top of page

500 Yıllık Bir Çizim Neden Hâlâ Geleceği Şekillendiriyor?

  • Yazarın fotoğrafı: Melih Emirgan
    Melih Emirgan
  • 26 Tem
  • 3 dakikada okunur

Bir düşün…


Elinde bir kalem var. Beyaz bir sayfaya insan vücudunun kusursuz oranlarını çizmeye çalışıyorsun. Ortaya çıkan şey; bir dairenin ve bir karenin içine yerleştirilmiş çıplak bir adam figürü. Kollarını ve bacaklarını açmış şekilde duruyor. İlk bakışta oldukça basit bir çizim gibi. Ama belki de bu, tarihin en derin felsefi, matematiksel ve sanatsal mesajlarından birini barındırıyor.


Muhtemelen görmüşsündür: Vitruvian Man.

Leonardo da Vinci’nin sadece sanatta değil, düşüncede de çağının çok ötesinde olduğunu gösteren o meşhur çizim.


Peki neden bu kadar konuşuluyor?

Neden sadece müzelerde değil, tişörtlerde, albüm kapaklarında, dijital sanatlarda bile karşımıza çıkıyor?


Belki de bu çizim, yalnızca bir bedeni değil; bir dönemi, bir düşünce biçimini ve hatta insan olmanın özünü temsil ediyor.


"Vitruvian" ne demek, diye merak etmiş olabilirsin.


Adını aldığı kişi, Antik Roma’da yaşamış bir mimar: Marcus Vitruvius Pollio.

Vitruvius’un temel inancı şuydu: Yapılar sağlam ve işlevsel olmalı, ama aynı zamanda estetik bir dengeye de sahip olmalı. Ona göre ideal bir mimari, insan vücudunun oranlarıyla örtüşmeliydi.


İşte Leonardo da Vinci, bu fikri aldı… Ama mimarlıkla sınırlı kalmadı.

O, insan bedenini evrenin ölçüsü olarak gördü.


Daireyi evrenin simgesi, kareyi ise dünyanın sınırı olarak düşündü.

Ve insan… bu iki şeklin kesişimindeydi.


Ne tamamen göğe aitti, ne tamamen yere.

Tam ortada.

Tam dengede.


Leonardo sadece bir ressam değildi.

Anatomi uzmanıydı, mühendis, filozof, bir vizyonerdi.


Vitruvian Man'i çizebilmek için, kadavraları inceledi. Kasları, kemikleri, tendonları inceledi; insan bedenini bölümlere ayırdı ve ölçtü.


Ve şunu fark etti:

İnsan bedeni, doğanın ritmine uygun, altın oranla neredeyse örtüşen oranlara sahipti.


Ama bu çizim, sadece estetik kaygıyla yapılmadı.

Aslında Leonardo şu soruyu soruyordu:


“İnsan mı doğayı taklit eder, yoksa doğa mı insanı?”


Bugün bile bu sorunun cevabını net olarak verebilmiş değiliz.

Çünkü hâlâ o oranlara dönüp bakıyoruz.

Sanatçılar, mühendisler, tasarımcılar, bilim insanları... herkes o dengeyi arıyor.


21. yüzyıldayız.

Artık elimizde milimetrik doğrulukla çalışan 3D tarayıcılar, yapay zekâ destekli modelleme sistemleri var.


Ve yine de...

Vitruvian Man hâlâ sahnede.


Neden mi?


Çünkü bugün robot tasarımlarında, yapay zekânın insan hareketini anlamaya çalıştığı sistemlerde, sağlık uygulamalarında örneğin Apple’ın “Health” uygulamasında bile bu oranlar referans alınıyor.


Yani 500 yıl önce kâğıda çizilen bir beden, bugün dijital dünyanın kodlarını yazıyor olabilir.


Gözünden kaçmamıştır:

Vitruvian Man, rock albümü kapaklarında, Marvel karakterlerinin konsept tasarımlarında, hatta NFT koleksiyonlarının ortasında bile belirebiliyor.


Bu tesadüf değil.


Çünkü bu çizim, anlaşılması kolay ama anlamı derin bir sembol.

Herkesin bir şekilde ilişki kurabileceği bir görsel.

Güçlü, sade ve zamansız.


O yüzden, spor kampanyalarından dijital sanat yarışmalarına kadar her yerde yeniden ve yeniden ortaya çıkıyor.


Leonardo belki bunu öngörmemişti.

Ama bilmeden bir “ikon” yarattı.


Logosu olmayan bir simge.

Ama evrensel bir tanınırlığa sahip.


Vitruvian Man’e sadece bir anatomi çizimi olarak bakmak, Leonardo’ya haksızlık olur.


Bu çizim, aynı zamanda bir felsefi metafor:


Daire, evrenin sonsuz döngüsünü simgeler.


Kare, dünyanın sınırlı ve ölçülebilir yapısını…


Ve insan, bu ikisi arasında bir köprü olur.


“Leonardo doğrudan böyle demedi belki... Ama çizimiyle ve notlarıyla tam da bunu ima ediyordu: İnsan hem göğe hem yere ait. Hem akıl hem beden.”


Bu bakış açısı, bugün psikolojiden yapay zekâya kadar pek çok alana ilham veriyor.


Zihin-beden bütünlüğü, insanı sadece biyolojik değil, bütünsel bir varlık olarak görme fikri...

Hepsi o ilk çizginin etrafında dolaşıyor.


Bugünün çağdaş sanatçıları da bu izden yürüyor.


Jenny Saville gibi sanatçılar, insan bedenini alışılmadık biçimlerde resmederek estetik kalıpları sorguluyor.

Refik Anadol ise dijital verilerle insan zihnini ve bedenini soyut evrenlere taşıyor.


Belki onlar, Vitruvian Man’den doğrudan ilham aldıklarını söylemiyor.

Ama Leonardo’nun sorduğu soruya hâlâ cevap arıyorlar:


“İnsanı anlamak ne demek?”

“Görünenin ötesinde ne var?”

Ve belki de en önemlisi:

“Gerçekten merkezde miyiz?”


Bir adam.

Bir daire.

Bir kare.


Ve tam ortasında sen.


Vitruvian Man, sadece geçmişe ait değil.

Geleceğe ve bugüne dair de bir şey söylüyor.


Sanatla bilimin, bedenle zihnin, gökle yerin arasında duran bu figür, bize her defasında aynı mesajı fısıldıyor:


“Kendini tanı. Çünkü evrenin ölçüsü sensin.”

Ama...


Bu gerçekten doğru mu?

Yoksa biz, bu evrende sadece geçici misafirler miyiz?


Belki de sormamız gereken en önemli soru bu.


Ve bu soruyu bize…

500 yıl önce, bir çizim sordu.

Biz, hâlâ cevabını arıyoruz.

Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.
assets_1.png

“Merak et, araştır, paylaş.”

© Melig Emirgan (2025)

bottom of page